Bu sayfayı yazdır

Zihnin Zincirlerini Portrede Yıkma Zamanı…

İlkokul sıralarında başlar çoğu zaman resim. Ardından kar yağışını gören öğretmenin “herkes karla alakalı bir resim çizsin” komutuyla; hayaller havuzuna zincirler atılır. Oysa küçük bir çocuğun zihninde baharın esintileri dolanır. Belki de gözlerinde kaybolduğu ilk aşkının görüntüsünü kağıtta mevsimleştirmek istiyordur. Saçlarından yapraklar düşecektir belki. Belki de kağıt ve kalem yetmiyordur! Parmaklarından aksın istiyordur renkler…

İşte portre çizimindeki sınırlar da bu denli karmaşıklaştırır zihni. Çoğu zaman en basit kavramlar zihnimizde kendi yardımımızla daha da karmaşık hale gelir. Sevdiğinizin hafızanızda size bıraktığı halini anımsayın. Ve işte kağıt kalem. Hadi başla!

Portrede zincirler yok! Sınırlar yok. Bir sanatçıyı özgürleştirdiğiniz oranda ruhunu görebilirsiniz. Her bir portrede ressamın ne kadar özgürleşmesine olanak sağlanırsa o denli ışıkla ve çizgilerle bütünleşir.

Karakalem Portre, çoğu zaman çizgi-ışık-gölge dansıdır. Ve dansın koreografisinde kimi zaman yazılanların ötesine geçilir. İşte ressamın da hayallerinize dokunması için önce özgür bırakılması gereklidir. 

Dali’nin “Belleğin Azmi” eserinde saatleri eğerek zamanı büken adam olması; sıcaktan eriyen bir Camembert peynirinden ilham aldığını değiştirmez.

Onun özgür ruhunu gösterir. Bir sanatçının gerçek güzelliği, ortaya çıkardığı eserle doğru orantılıysa gerçekten; sınırları kaldırın. Portre her zaman beyaz bir kağıttan akmaz zihninize. Karakalem Portre’nin özgür dünyasına dahil olmak için sınırları atın bir kenara. Ve Dali gibi cesur olun: “Dünyada iki büyük ressam vardır, biri Pablo, diğeri de benim, ancak ben daha büyüğüm.” diyebilin mesela.

Resmin parçası olmaktan korkmayın. Bakmak ve görmek arasında gidip gelen bir zihin karmaşasında yormayın kendinizi. Korkmadan resmin ötesine dokunun. Karakalemin ardındaki renklere dokunun mesela…